Sağlığınızı bozan ne varsa yazabilirsiniz...
GÖRÜŞLER için İletişim formunu doldurunuz.

25 Nisan 2024 Perşembe
12:23
HAVA
DURUMU

 

  
Hematolojiden bilimsel mesajlar
38. Ulusal Hematoloji Kongresi Antalya'da yapıldı. 700'ü aşkın bilim insanı hematolojideki gelişmelere ilişkin verileri paylaştı.
4.11.2012

Türk Hematoloji Derneği’nce düzenlenen 38. Ulusal Hematoloji Kongresi kapsamında düzenlenen basın toplantısında hem derneğin genel çalışmaları ve işlevselliği, hem de hematoloji eğitimi ve bu yılki kongre çalışmalarıyla ilgili bilgi verildi.
Başkanı Prof. Dr. Teoman Soysal ile birlikte kongre çalışmalarına katılan bilim insanları Prof. Dr. Muzaffer Demir, Prof. Dr. Hale Ören, Prof. Dr. İbrahim Haznedaroğlu, Prof. Dr. Mehmet Ertem’in kongre ile ilgili ayrıntılı açıklamaları şöyle:

THD ÇALIŞMALARI

Prof. Dr. Teoman Soysal:
Türk Hematoloji Derneği kurulduğu günden beri uluslararası indekslerde taranan bir Turkish Journal of Hematology adlı bir dergiye sahiptir ve Türk hematologları kendilerini bu dergi aracılığıyla dünyaya gösterebilmektedirler. Bunun dışında THD’nin gerek hekimlerin gerekse toplumun eğitimine yönelik çeşitli aktiviteleri vardır. Ayrıca Türkiye’de ki genç hematologlara gerek yurt içinde gerek yurt dışında eğitimlerine dönük olmak üzere burslar ve destekler ile hematolojinin dünyada ki ve Türkiye’de ki gelişimine katkıları olmaktadır. THD’nin düzenli olarak yürüttüğü bir Türk hematoloji okulu vardır. Ve bu her defasında Türkiye’nin ayrı bir ilinde gerçekleştirilmek suretiyle bugüne kadar 12 tane yapılmış ve bir diploma dönemi tamamlanmıştır, ikinci diploma dönemi olarak da bu yıl yine 3 Türk hematoloji okulu Türkiye’nin değişik illerinde gerçekleştirilmiştir. Hem çocuk hematologları hem de erişkin hematologlar bu kurslarda düzenli olarak eğitilmektedir. THD bununla da sınırlı kalmamaktadır. Yine her defasında Türkiye’nin başka bir ilinde olacak şekilde o ildeki hematoloji dışındaki konularda çalışan hekimlere gerek birinci basamak gerek ikinci basamak olsun hematoloji konusunda düzenli olarak eğitim vermektedir. Bununla da sınırlı kalmayıp yine her defasında başka bir ilde olmak üzere halka yönelik olarak kan hastalıkları hakkında bilgi vermektedir. Halkı kan hastalıkları hakkında nasıl bilgilendiriyor, kan hastalıkları nedir, kan hastalığı olanlar örneğin infeksiyonlardan nasıl korunmalıdır, nasıl beslenmelidir, böyle bir hastalığı olan hastalara psikolojik olarak nasıl yaklaşılmalıdır gibi konular, ayrıca; kemik iliği nakli nedir. Nasıl verici olunur, verici olmanın insana bir zararı var mıdır, yok mudur? Bu konularda halkın eğitimi THD tarafından düzenli olarak yapılmaktadır. Bunlar sadece eğitimlerle sınırlı kalmıyor gerek web sitesinde gerekse halka her ulaştığımız yerde yazılı önceler oluşturulmuş bilimsel denetimden geçirilmiş dokümanlarla da eğitime destek verilmektedir. Bütün bu faaliyetler, sadece burada gördüğünüz arkadaşlar değil THD tüm üyelerinin geniş katılımıyla düzenli olarak sürdürülmektedir.
Son zamanlarda bazı televizyon kanallarında THD ile ilgili bir tanıtım filmi görenler olabilir. Bu tanıtım filminin hedefi kuşkusuz bizim dernek olarak toplumsal sağlık meselelerinden biri olarak gördüğümüz ‘’anemi’’ yani kansızlığa dikkat çekmektir.

ANEMİ (KANSIZLIK)

Kansızlık kırmızı kan hücrelerinin veya bunların içinde bulunan hemoglabinin ya da her ikisinin birden eksikliğinden kaynaklanan tablodur. Pek çok hastalık kansızlığa sebep olabiliyor. Bazen kansızlıktan yola çıkarak altta yatan hastalık teşhis edilebiliyor, bu nedenle kansızlık çok önemli. Ne gibi nedenler yapıyor; halsizlik, solukluk, kolay yorulma, çarpıntı, efora tahammülsüzlük gibi belirtiler yapıyor. Yine buna ek olarak bazı kansızlık tiplerine özel olacak şekilde tırnak kırılması, saç dökülmesi, ağız kenarlarında yaralar, dilde yanmalar yaralar, bazen sarılık, karaciğer dalak büyümesi lenf bezi büyümesi gibi eşlik ettiği hastalığın tipine göre de ek belirtiler olabiliyor. Burada önemli olan mesaj şu; toplumun bundan haberdar olması bu tür belirtilerle karşılaştığında en kısa zamanda hekime gitmesi çok önemli. Hekime ulaşıldığında kansızlık tanısı son derece kolaydır. Tanı konduktan sonrada altta yatan sebebin ortaya konulup araştırılması ise hasta için cidden hayati önem taşır. Bazen çok ciddi bir habis hastalık dahi kansızlıktan yola çıkılarak erkenden teşhis edilebilir. Bundaki gecikme kansızlığın ortaya geç çıkarılması bazen bu ciddi hastalığında fark edilmeden ilerlemesine yol açabilir, bu nedenle de buna işaret etmek lazım.

BİLİMSEL VERİLER

Prof. Dr. Muzaffer DEMİR

Bu kongremiz bilimsel program açısından, sosyal program açısından ve kongremize katılım açısından, bugüne kadar yapılan kongrelerin en kapsamlısı. Bir kongrenin büyüklüğü katılımcı sayısı ve o kongreye gönderilen bilimsel bildirilerle ölçülür. 700 ün üzerinde katılımcımız var. Bizim toplam hematolog sayımız oldukça azdır. Yalnız THD’nin temel felsefesi sadece hematologlar arasından oluşan hekimler değil, o hekimlere yardımcı olacak ve bilgi birikimi sağlayacak temel bilimlerle bir arada olmasını sağlayan bir felsefe. Yani patologlar, genetikçiler, laboratuvarcılarda bu kongrededir. Bu bizim felsefemizden kaynaklanan ve gurur duyduğumuz en büyük silahımız diye düşünüyoruz. 700 katılımcı ve 470 bilimsel bildirimimiz var, bu bilimsel bildirilerin sevindirici yanı; birden fazla merkezin bir araya gelerek o çalışmaları yapmasıdır. Aynı zamanda Türk kanbilimi ağı projesini de bu kongremizde gerçekleştirdik. Kongremizde 105 konuşmacı ve oturum başkanı var, bunların arasından 21 tanesi yurt dışından gelmiştir. 4 tanesi ABD den, 17 tanesi de Avrupa’nın değişik yerlerinden katılmıştır. Bu kongremiz sırasında bir çalışma yaptık, Türk hematolojisinde uygulama alanlarının standart hale getirilmesi için derneğimiz kılavuzlar hazırlamıştır. Ve bu yıl ilk kez bir hematoloji laboratuvarında yapılması gerekenlerle ilişkili, laboratuvar standartları için bir çalıştay yaptık. Bir diğer aktivitemiz bu yıl ikincisini yaptığımız hematoloji bilimsel yeterlilik sınavı. Her hematoloji, yan dal uzmanlık öğrencisi sınavlarını verdiğinde, hematolog oldunuz diye belge veriyor. Bu sınavdan başarılı olanlara ödül töreninde ödüllerini verdik. Bunu yanında yine ilk kez yaptığımız tartışmalı poster aktivitemiz oldu. Bir kongrenin başarısı katılımcı sayısı demiştik bunun yanında da bildiri içeri ve o bildirilerin uygun tartışılabilir ortamlarda olmasıdır. Ve kongremiz bu açıdan çok zengin. Bu yıl pek çok üyemiz çok iyi kalitede ve çok merkezli laboratuvar klinik bildirilerinin olduğunu paylaştı. Umut ediyoruz ki bu ürünler Türk hematoloji bilgisi olarak dünya hematolojisine sunulacak ve kıymetli dergilerde yayınlanacak.

ÇOCUKLARDA ANEMİ

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Az önce anemiden söz etmişken daha fazla bilgi verirsek eğer daha iyi olacağını düşünüyorum. Hem çocuklarda hem de yetişkinlerde görünen bir hastalık. Tek başına bir hastalık değil, bazen başka hastalıkların sonucuyla karşımıza çıkıyor. Çocuklar deyince çok önemli. Hale hocam, uğraş konusu olduğu için bize yardımcı olabilir.

Prof. Dr. Hale ÖREN
THD toplumu bilgilendirme adına bu yıl anemiyi ele aldı. Çocuklarda anemi çok önemli ve çok farklı nedenlerle gelişebiliyor. Ancak ülkemizde özellikle iki tane anemi nedeni var. Bunlar hem önlenebilir olması açısından önemli hem de çok sık görülmesi açısından önemli. Bunlardan bir tanesi orak hücre anemisi diğeri akdeniz anemisi dediğimiz talasemi hastalığı. Ülkemizde demir eksikliği çocuklarda %40 oranında, bunu da en önemli nedeni, süt çocuklarında ek besine zamanında geçilmemesi, doğru beslenmemek ve bu nedenle de biraz yeterince bilgilenmemekten kaynaklanan anemi. Talasemi hastalığı ise iki taşıyıcının evlenmesi sonucunda her bir çocuk için %25 oranında görülebilecek bir hastalık. Özellikle Antalya yöresinde talasemi taşıyıcılığı oranı %15’lere kadar çıkarken, bazı yörelerimizde; Edirne, Muğla, Aydın, İzmir gibi yörelerimizde %5, ama Türkiye çapında %2 oranında yani hiç de küçümsenmeyecek bir oranda. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı da bu konulara dikkat ediyor. Ancak son yıllarda hem demir eksikliği açısından anemide hem de talasemi hastalığında yeniden bir artış var. Onun için bu konunun sık sık hatırlatılması gerekiyor. Ve bu iki önlenebilir hastalığa mutlaka bir çözüm bulmak gerekiyor. Demir eksikliğinin riski sadece kansızlıkla seyretmiyor, çocuğun zekasını etkiliyor. Hem motor fonksiyonlarını hem gelişimini etkiliyor. Bunun yanı sıra enfeksiyonlara meyil yaratıyor. Yutkunma zorluğu yaratarak çocuğun daha kötü beslenmesine neden oluyor. Bu çocukların erkenden tanısının konup tedavi edilmesi, asıl doğru beslenmeyle demir eksikliği anemisine girmesinin engellenmesi gerekiyor.

KANSIZLIKLA GELEN RİSKLER

Prof. Dr. Muzaffer DEMİR

Tabi anemiye bir hastalık olarak bakmamak lazım, pek çok hastalığın bir bileşeni gibi düşünebilirsiniz. Nedenini bulursunuz ve tedavi edersiniz. Şimdi, ben size bir soru soracağım… -‘Anemide yani kansızlığı olan bir kişide ek bulgular olursa acaba bu anemi o hastalığın belirtilerinin, o kişinin yaşamının üzerinde etkisi var mı? Bir düşünmek lazım, acaba anemi bağımsız bir risk faktörümü?’- Bir erişkin kansızlığı olan hasta düşünün, bu hasta bypass geçirecek, anemisi olan ve olmayan iki olgu kalp cerrahi geçirirse eğer anemisi olanın hastane ücreti daha fazla, yoğun bakımda kalma süresi fazla ve bu hastaların ölüm oranı kansızlığı olmayanlara göre daha fazla. Anemi aynı zamanda ek hastalık ortaya çıktığında büyük sorunlar yaratan risk faktörü olarak görmek lazım. Cerrahiden örnek verdik, birde dahiliye örneği verelim. Yine kansızlığı olan bir olgumuz var damak tıkayıcı bir felç geçiriyor. Anemisi olan ve olmayan iki olguya baktığımızda hastaneye yatış süresi ve erken ölüm riski daha fazla. Bir yıl içinde ölüm oranı 3,5 kat daha fazla erken dönemde ölüm oranı 2,5 kat daha fazla, anemisi olan hastanın. Demek ki anemiye bağımsız bir risk faktörü olarak bakmak gerekiyor. Ek bulgular erişkinlerde çok önemlidir, örneğin bir demir eksikliği bir erişkin erkekte veya postmenopozal dediğimiz kadınlarda, ileri yaşlarda bir demir eksikliği ortaya çıktığında mutlaka altta yatan bir neden aramak lazım. Çünkü bir erkekte kan kaybı kolaylıkla olmaz, varsa bilin ki sindirim sisteminde büyük çoğunlukta bir kan kaybı vardır. İlaç yazar gönderirsiniz hasta bir ay çok mutludur, ama hasta size iki ay sonra metastaz yapmış bir kolon kanseri olarak gelebilir. Bu konuda farkındalığın arttırılması gerekir.

TÜRKBA: TÜRK KAN BİLİM AĞI

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Özellikle demir eksikleri ön planda çocuklarda ortaya çıkıyor ama bazı beslenmeyle ilgili bazı eksiklik anemilerine de değinmek gerekiyor, bunların başında folik asit eksikliği geliyor. Bu anemi konularda gündeme geldiği kadar gebelerde ki kolik asit eksikliğinin çocuk anne karnındaki gelişimine çok olumsuz etkileri olabileceğine işaret edelim. Gebelik sırasında başlamış olmak Kolik asit yerine koyma tedavisini bazen yeteri kadar etkili olmayabilir.
Farklı bir konuya geçeceğim; TÜRKBA, Türk kan bilim ağı demek. Türk kan bilim ağı bizim derneğimizin gördüğü son zamanlardaki en önemli aktivitelerden bir tanesi. Belki toplumsal açıdan önemi çok dikkat çekici olmayabilir veya öyle gelebilir ama geleceğe dönük Türkiye’deki Türk bilim çalışmaları acısından önemlidir. Özellikle tıbbın hematoloji ayağında.

Prof. Dr. İbrahim HAZNEDAROĞLU
Biz hematologların sayısı az, o açıdan sayı olarak mütevazıyiz, fakat kalite olarak dünyadan fazlamız vardır eksiğimiz yoktur. Ülkemizdeki kan bilimciler ve hematologlar dünya çapında kan bilim hizmeti verebilecek seviyedeler. Bu tespiti yaptıktan sonra ülkemizdeki hematologların dağılımına dikkat çektiğimizde de ülkemizin en ücra köşelerinden en merkezi yerlere kadar hematologların bir dağılımı olduğunu belirtmekteyiz. Bunların hepsinin aynı kalitede olduğunu söylemiştim, yalnız bilimin ve deneyimin doğası gereği bazı merkezler ek mükemmel olabilir. Mesela kırım Kongo kanamalı ateşini Samsun’daki bir hematolog Ankara’daki hematologdan daha iyi bilir, çünkü daha çok hasta görmektedir. Bu bağlamda Türk Hematoloji Derneği olarak biz, ülkemizdeki tüm kan bilimcileri birbirine bağlayan tek temelli bir ağ kurduk. Bu ağın üç temel fonksiyonu var, birinci fonksiyon eğitim, ikinci fonksiyonu bilim üretimi, üçüncü fonksiyonu hasta hizmetidir. Eğitim, akla gelebileceği gibi bazı konuları diğer meslektaşlardan daha iyi bilen kan bilimcilerinin bu konuda bu bilgiyi birbirlerine aktarabilmeleri, günübirlik aktarabilmeleri hali söz konusu olacak, bilim üretimi açısından hepimiz kendi alanımızda belirli bir seviyedeyiz. Ama hepimiz çok iyi biliriz ki yani 2 tane 1, iki etmez 11 eder, 3 tane 1 üç etmez 111 eder. TÜRKBA’nın sokaktaki insanları ilgilendiren konusu da şu; hepimiz etrafımızda çok görüyoruz ki kan kanseri olmuş lenf kanseri olmuş bir hastamız bir kardeşimiz, bir küçüğümüz, bir büyüğümüz İstanbul’a geliyor. Neden İstanbul’a geliyor? Herhalde diyor buradakiler lenf hastalarından anlamaz ben buraya geleyim. Bu baştan bir yanlış, ki kan bilimcilerinin dağılımı itibariyle ortadaki merkezlere başvurması lazım. Ama TÜRKBA’dan sonra o vatandaşımız şu konudan da emin olabilir ki, biz büyük bir merkezi deneyimi olduğu gibi küçük merkeze de fikir yoluyla aktardığımız için, herhangi bir yaşadığımız yeri terk etmeden içinde bulunduğu herhangi bir kan merkezinde evrensel olarak en iyi tedaviyi alacaktır. Ve yine TÜRKBA altında ve TÜRKBA ağına paralel olarak ülkemizde kan bilimi alanında herhangi bir sorusu olan mustarip olan yakını hasta olan toplumumuza yani hastalara veya hasta yakınlarına, insanlarımıza bir platform açmak planındayız. En kısa zamanda bunu da hayata geçirecek. Burada gördüğümüz, üyelerden onların sorularını alacağız onlara önerilerimiz vereceğimiz. Özellikler TÜRKBA’yı biraz basitleştirerek anlatıyorum, daha karmaşık yönleri de var. Hem bilim insanlarımıza kan bilimcilerimize hem vatandaşlarımıza, hem hastalarımıza, hem de genel ülke eksenimize kalite artışına bir iletişim ağı bir bilişim ağı bir bilim üretim ağı bir sağlık hizmeti sunmak alanı olarak ifade edebiliriz. Bizim web sitemiz www.thd.org.tr oraya girdikten sonra TÜRKBA ikonlarını göreceksiniz, şu anda daha çok bilimcileri ilgilendiren yerleri var ama inanınki çok yakında sokaktaki insanımızı da ilgilendiren konular olacaktır. O açıdan ülkemizdeki bir ilki de başarmış oluyoruz, hatta dünyada bile bunun çok benzeri yok. Günübirlik klinik bilim aktivitesini taşıyan bir ağı yok. Bu şekilde bir ilişki de kurmuş oluyoruz. Tüm dünyada sizin mesleğinizde de aynı şey geçerli, internet ön plana çıkmakta. Hatta insan ilişkilerine kadar inmekte, biz de kan bilim ağına bu kolaylığı kazandırmak düşüncesindeyiz.

NAKİL YAPILAMADIĞI İÇİN YILDA 3 BİN KİŞİ ÖLÜYOR

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Gerçekten çok önemli bir konu; ama toplum ne kadar anlıyor bunu bilmiyoruz, gelecekte göreceğiz. Daha önce mart ayında yine Antalya’da 8 Mart 2012 de 7. Kemik İlik Nakli Ve Kök Hücre Kongresi’ni gerçekleştirdik. Zaman zaman kamuoyunun sıkça gündemine geldiği gibi, o dönemlerde tesadüfen bizim kemik iliği kongresine denk gelecek şekilde, yine kamuoyunda akraba dışı ilik nakli olmaya ihtiyacı olan bir hastamızın ilik nakli vericisi bulamamasıyla ilgili bir konu gündeme gelmişti ve toplum bu konuda duyarlıydı, basın da aynı şekildeydi. Tam da o tarihlerde bizim kemik ilik nakli kongremizde doğal olarak hazırladığımız bir eylem olan ulusal kemik ilik nakli kongresinde bir akraba dişi ilik nakli verici sorunları çalışma eylemi gerçekleşti. Bu çalışmaya o kongrede bulunan kemik iliği nakliyle özelikle ilgilenen bütün hematologlar katıldılar, gece yarılarına kadar süren bir çalışmaydı. Tabii bu çalışma önerilen görüşler, sorun tespitleri, çözüm önerileri kayda alındı. Daha sonra bir grup tarafından yine Ankara’daki dernek ofisimizde ikinci bir çalışma grubu, bu sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili çalıştı ve nihayet bununla ilgili bir Türk Hematoloji Derneği bir rapor hazırladı. Bu raporun hazırlanmasında her aşamasında çok büyük emeği olan Prof. Doktor Mehmet Ertem hoca raporla ilgili bazı özetlemeler yapacaktır.

Prof. Dr. Mehmet ERTEM
Bazı konular var ki bizim gibi bilimsel kongrelerde çözüme ulaşmıyor, bunun toplamı basın aracılığıyla duyurulmasına ihtiyaç duyuluyor. Ben olayı biraz daha geniş açıdan bakmak istiyorum. Anlaşılır kılabilmek için sizin adınıza üç temel soru soracağım ve yanıtlayacağım. Bana deseniz ki hematoloji bilim alanında son 10 yılda, 20 yılda ne oldu, çünkü bilim küçük küçük ilerler, bir yıl içinde çok önemli değişikler olmayabilir ama 10 yıl, 20 yıl içinde en önemli değişme ve ilerleme Türkiye’de ve dünyada deseniz ben iki yanıt verebilirim. Biz kan bilimiyle uğraştığımız için kan kanseri, lösemi, lenf kanseri, lenfoma tedavi edilemez ya da çok zor tedavi edilebilir bir hastalıkken, artık günümüzde tedavi edilebilir bir hastalık olmuştur, bu çok önemli bir ilerlemedir. Eski filmlerde hatırlıyorsunuzdur, çok eski aşk hikayesi ‘Love Story, bütün dramatik filmlerde iki gençten biri lösemi olur ve ölür, bu değişti, birinci önemli olay bu. İkinci önemli olay ise Türkiye gibi akraba evliliklerinin çok olduğu, bazı kalıtsal hastalıklar, Hale hocam çok güzel belirtti, Antalya’da talasemi taşıyıcılık oranı yüzde 15, ve bunların eklenmesiyle oluşan talesemi hastalığında önemli bir sorun, bunlar ancak belirli bir yaşa kadar yaşayabiliyorlardı. Ancak şu an yaşayabiliyorlar, normal bir hayata kavuşabiliyorlar. Yine sizler de haber yapıyorsunuz, bir çocuk doğuyor, kan elemanlarından bazıları yetersiz, hemen ölüyordu. Şu anda yaşama umudu var, yaşayabiliyor. İkinci soruyu söylüyorum, yani bu iki nedeni ne diyorsunuz en önemli tabi ki var, pek çok faktör var ama en önemli konulardan bir tanesi bu hastalığın tedavi olabilme şansını artıran hematopaitik kök hücre transplantasyonu dediğimiz, yani diğer adıyla kemik iliği nakli dediğimiz, tüm dünyada ve Türkiye’de uygulanabilir olması. Ama can alıcı soru üçüncü soru, tabi ki tamam bu böyle ama Türkiye’de kök hücre nakli nasıl, diye soruyorsunuz tabi bu çalıştayı yapma amacımız buydu. Çünkü bu durum yeterli değil ve biz memnun değiliz ama önce olumlu yanlarını söylememiz gerekiyor. 10, 20 yıl içinde bu faaliyet Türkiye’de nasıl ilerledi?, muhteşem ilerledi. Bu konuda gurur duyabiliriz, çünkü 20 yıl önce böyle bir kavram yoktu. Türkiye’de bir iki yerde nakil yapılabiliyordu yılda yapılan nakil sayısı 200 bile değildi, yani hastaların çoğu bu tedaviye ulaşamadan ölüyordu. 5 yıl önce farklı bir yerdeydik, 5 yıl içinde 3 misli nakil sayısı artı. Dünyada ve Türkiye’de hiç bir zaman nakil sayısı 3 kat artmamıştır.2010 la 2011’i kıyaslayacak olursak, %36 artış vardı. Bunlar hepimizin gurur duyduğu sayılar bu kadar iyi artış var ama neden yeterli değil diyoruz, yeterli değil çünkü 2011 yılında Türkiye’de toplam 2000 kök hücre nakil yapılmıştır ama ülkelerdeki nakil sayısının hızı ülkelerin nüfuslarına göre değerlendirilir ve gelişmiş ülkeleri hedef alıyorsak Türkiye’de en az 5000 nakil yapılması gerekiyordur. Yani basit bir deyişle 3000 kişi bu tedaviye ulaşamadığından hayatını kaybetmiştir. Bu şu anda burada olan sizlerden biri veya bizlerden birisi olabilir, bu sizin çocuğunuz ya da bizim çocuğumuz olabilir. O zaman bu işin önemi daha iyi kavranabilir, bu nedenle biz bunu yeterli görmüyoruz ama biz bilim insanları olarak şikâyet değil çözüm üretmek zorundayız, onun için bu çalıştay gerçekleşti ve bu olumlu saptamaların yanı sıra bazı eksiklikler temel olarak belirlendi ve bu konuda sizlerin bunu çok iyi kavramınızı ve halkımızın da yardımcı olması gereklidir. Bunun bazen basında yayınladığı gibi sadece de minör bulamamak çözüm değildir bunun çözülmesi için 3 temel sorun vardır, bu 3 temel sorunun 2’sinin çözülmesi hiç bir şey anlam etmez. 3 ’ünün de beraber çözülmesi gereklidir. Bunlardan en önemlisi bunu rapor olarak detaylı bir şekilde bulabilirsiniz ama vurgu yapmak gerekiyorsa bunun birincisi en kolayı evet sayı yeterli değil ama sayının yetersiz olmasının sebebi fiziksel koşulların yetersiz olması yani yatak sayısının yetersiz olması ülkemizde yeterli sayıda merkezler vardır ama yatak kapasitelerinin geliştirilmesi gerekir, yeni merkezlerin kurulması bir çözüm değildir, çünkü bir alt yapı gerekir. Siz altyapıları belli yerlerde bazı merkezlerde yoğunlaştırdığınız takdirde çok önemlidir, o yüzden bu yatak kapasitenizi artırmak gerekir. Bunun için para gerekir bu çok kolaydır bunu çok vurgulamıyoruz, ama bunun da 3 çözüm ayağının bir parçası olduğu, olmazsa olmazlar arasında olduğunu söylememiz gerekir . 2.’si bu daha sansasyonel olan, basında her yerde daha çok yer alan doku tipi uygun de minör bulunamamasıdır. Bu gazetelerde yer alıyor, donör bulunamazsa ölecek, hepimiz tabi ki de üzülüyoruz ama sizlere şunu hatırlatmak istiyorum, basın olarak da bu konuda çok haber yaptınız, yıl 1999’du, Doktor Babuna olayı olmuştu, kampanyalar yapıldı, 13 yıl geçti hala ayni yerdeyiz. Kampanyalar yapalım diyoruz, hala şunun çocuğu ölecek, şu 3 yaşındaki çocuğunu bırakacak diyoruz. O nedenle bunun ikinci ayağı olarak çözümün hızlandırılması ve çözümü gerekiyor, bunun için de çözüm olarak görülen gönüllü kayıt sisteminin Türkiye’de en kısa sürede oluşturulması gerekiyor. Bunun için biz dernek olarak çok büyük uğraşlar veriyoruz, biliyoruz ki Sağlık Bakanlığı da bu konu da çalışıyor ancak bunun hızlandırılması ve kampanyalarla değil kalıcı bir sistem olarak çözülmesi gerekiyor. Diğer bir yine buna bir çözüm olarak da bildiğiniz gibi doğum sırasındaki kordon kanalları normalde çöpe gider bu kordon kanları saklanabilir ve kordon bankası oluşturabilir, bunun da Türkiye’de yetersiz olduğuna inanıyoruz. Bir örnek verecek olursak, nüfus sayısı olarak nüfusu bize yakın olan Almanya’da 82 milyon nüfusu var Türkiye’nin 75 milyon nüfusu var gönüllü verici sayısı Almanya’da 6.5 milyon kordon kanı bankasında 15 bin kordon kanı bulunuyor ve bu durumda nakil gereken hastalarda uygun kardeşi yoksa %90’ına uygun donör bulunabiliyor. Türkiye’de sadece gönüllü verici sayısı bankadaki 37 bin, biri 6.5 milyon biri 37 bin kordon kanı bankasındaki sayısı ise 187. Almanya’daki sayı ise 15bin. Bu durumda tabi ki herhangi birimize veya çocuğuna donör gerektiği zaman, Türkiye koşullarında donör bulamıyoruz. Bunun için biz elimizden gelen bilimsel desteği vermeye her zaman hazırız ve bu konuda da sizlerin destekleriniz de çok önemli. Üçüncü konu ise hep en başından beri gündeme getirilen biz küçük bir grubuz diyoruz, küçük bir grup olarak kalmamamız lazım, şayet bu sorunu çözeceksek deneyimli hematologların yetiştirilmesi gerekiyor ve bizlerin de bilim insanları olarak bu yetiştirmeye katkıda bulunmamız gerekiyor. Tabi ki bu bir sistem, bu bir eğitim bu ne parayla ne fiziksel yapıyla oluşturulacak kısa sürede bir şey değil. Bu konuda da çok iyi politikalar belirlenmesi gerekiyor. Bizim gibi eğitim, öğretim üyelerinin performansının ne kadar kişi eğittiğinizle ölçülmesi gerekiyor, ne kadar hasta baktığınızla değil tabi ki. O nedenle bunlarının altının çizilmesi ve gerçekten eğitilmiş hematologların geliştirilmesi gerekiyor, bu 3 temel sorunda da her türlü desteğe her türlü yardıma elimizden geleni yapmaya hazırız.

HEMOFİLİ ÇALIŞMLARI

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Bakın, dikkat ederseniz hep sayılar konuşuyoruz sonuçlarla ilgili bir merakımız yok. Olmasına da gerek yok çünkü Türkiye’de yapılan nakillerinin sonuçlarının yurt dışında yapılan nakillerden hiç bir farkı yok, derdimiz ulaşabilirliğimizi artırmak. Yani, daha çok ihtiyacı olan kişinin varlığından haberdarız, fakat bunlara yeterli hizmeti ulaştıramamanın manevi sıkıntısını yaşıyoruz. Bundan kurtulmaya çalışıyoruz , hem biz hem de hastalarımızın bundan kurtulmasını istiyoruz. Yoksa nakil yaptığımız zaman sonucu nasıl olacak, batıdakinden daha kötü mü olacak diye bir kaygımız asla yok. Türkiye de bu konuda yıllardır, bu tedavilerin uygulandığı bir ülkedir, dolayısıyla az sayıda da olsa son derece yetkin, kemik iliği nakliyle uğraşan hekimler vardır ve bunlar yeni jenerasyonları elbette kolaylıkla yetiştirecektir. Bu konuda bir problem olmayacaktır. Yeter ki bu fırsatlar verilsin ve bu donör sorunu meselesi bitsin, önemli olan bu. Şimdi kansızlıktan söz ettik, ilik nakilinden söz ettik, bir de hemofili diye bir hastalık var, çok sık görülmüyor olsa da başa geldiğinde çok da önemli bir problem. Kanamalarla gelen kalıtsal bir hastalık, şimdi biliyorsunuz pek çok hastalıkta problem olmadan önce bir şey yapmak, problem olduğunda bir şey yapmaktan daha iyidir. Çünkü problem olduğunda her zaman başarılı olamayabilirsiniz onu ortadan kaldırmakta veya başarılı olduğunuz da ufak tefek sekeller kalabilir. Konu hemofili olduğunda bu iş sakatlıklara kadar, ölüme kadar gidebilir. Öyleyse hemofili olan bir insanın hiç kanaması olmamasını tercih ederiz, aksi takdirde kanaması olduğunda vücudunda eksik olan maddeyi yerine koyarak tedavi ediyoruz, o bazen çok travmatik olabiliyor. Şimdi Türk Hematoloji Derneği de bu konuda çalışmalar yapıyor. Dünyada pek çok yerde örneği olduğu gibi Türkiye’ de de bu konuda belli öneriler sunuyor.

Prof. Dr. Muzaffer DEMİR

Hemofililer dediğimizde birden fazla çeşidi var. Bir yeriniz kesildiğinde kanamayı durduran bileşenlerden biri kalıtsal olarak eksik olduğundan kanama durmuyor. Kanamaya yatkınlık tablosu oluyor. Bunların çeşitleri var. Hemofilide faktör dediğimiz faktör sekizin ya da otuzun kalıtsal eksikliği var. Kanamayı nasıl durdurursunuz, kanamayı bu eksik olan protein molekülü yüksek teknolojileri kullanarak ilaç olarak kullanabilirsiniz.
Ancak, soru bir, Bu ilaçlar ülkemizde üretilmiyor bunlar ithal ediliyor. Soru iki, hemofilikler eskiden erken ölürlerdi. Aile hocaları küçük yaş diliminde tanıyı koyar, tedaviyi yaparlardı, ama yaşam standartları yükselemediği için de erken ölürlerdi. Ama şimdi artık 70 yasında kanser olabilen hemofiliklerimiz var. Bu neden oldu, bu tedaviler yüksek teknoloji ürününden kullanarak müdahale geçirildi. Hemofililer hangi tip kanama geçirirler, daha çok kas eklem içi kanaması geçirirler . Eklemde sürekli kanayan bir kişinin eklem sakatlığının çıkacağını ve bedensel engelli olacağını biliyoruz. Bedensel engelli olan bir kişinin yaşam kalitesi düşecektir . Okula gidiyorsa, okula az gidecektir , işe gidiyorsa işe az gidecektir, iş güç kaybı olacak ve ekonomik sorunlar olacaktır. Eklemi bozuksa çözümü eklem ameliyatları veya protezler. Bunlar da çok büyük maliyetler, halbuki biliyorlarlar ki faktörler pahalı. Ülke ekonomisine çok büyük yük getiriyor . doğrudur, ama sadece faktörlerin fiyatıyla bu hastalığın toplam maliyeti hesaplanmak yerine ortopedik ameliyatlar gibi pek çok eklerle bir araya getirdiğinizde aslında en doğrusu ve dünyanın da kabul ettiği kanama olmadan, haftanın belirli günlerinde ve kanamada kullanılan dozdan daha düşük dozlarla koruyucu tedavi, kanamadan bu işlemi yaparsak eğer, hastanın yaşam standardı yükselir, hastaların eklem sorunları olmaz ve hastanın iş ve güç kaybı olmadığı için biraz daha kaba bir şekilde ifade edersem, kolay geri alabilirsiniz . Yani çalışabilir bir insan haline gelir ve mutlu olur. Bu yüzden de hale hocam da belki vurgular, çocukluk yaş diliminde profilaksi artık dünya standartıdır. Ancak erişkin yaşta profilaksi daha dünya standartı olmamıştır. Dünya sağlık örgütü önerir, bir-iki kurum önerir. Biz de bunu düzenler çalışmalar yaptık, ekipler bir araya geldi, arkadaşlarımız bir araya geldi. Katkı oluşturarak şu anda önlerinizde duran hemofili 2 adında içinde de yazar, erişkin hemofiliklerde kanamalar koruma tedavisi diye, gerek hastaların farklılığını artırmak için, gerek hekimlerimizin standartlarını yükseltmek için ve gerekse sosyal sağlık politikaları oluşturan, gerek bakanlığımızın gerek sosyal güvenlik kurumumuzun dikkatini çekerek daha standart bir uygulama yapabilmek için bu kılavuzu hazırladık. Bu kılavuzu ilgili bölümlere gönderdik . Sonuçta Türk Hemofili Derneği bilimsel veriler ışığında erişkin yaştaki hemofiliklerin yaşam standartını yükseltmek, sakatlıkları engellemek ve ölmesini engellemek için farkındalığını artırmak üzere erişkin hemofiliklerde koruma tedavisini öneriyor.

SİGARA VE KAN HASTALIKLARI

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Dernek olarak topluma karşı sorumluluklarımız var. Toplumun anlayabileceği mesajlar var, iletemeyeceğimiz mesajlar var. Bazıları tıbbi olarak çok teknik ama bazı mesajlar çok basit. Şimdi sigara neden sakıncalı diye hepimizin aklına bir veya iki hastalık bilemedin, üç hastalık gelecektir. Gerçekten de öyledir ama öyle sanıldığı kadar da basit değildir. Örneğin sadece akciğer kanseri, kalp damar hastalıkları, akciğer hastalıkları, mesane kanseri hastalıklarla sınırlı değildir. Sigaranın yaptığı başka zararlar da var. Özellikle konu hematoloji kongresi olunca biz de burayla ilgili neler söyleyebiliriz son zamanlar da neler görüyoruz, literatürde, onlara birkaç değinelim gerçekten toplumsal açıdan çok önemli. Ben anne karnından başlayalım işe diyorum. Hale hocama soruyorum.

Soru: Anne karnında çocuk sigarayla nasıl karşılaşırsa çocuk ne gibi durumlarla karşı karşıya kalıyor?

Prof. Dr. Hale ÖREN
Şimdi anne karnında çocuk için, tabi çok önemli. Ama Avusturalya’ da yapılan bir çalışmada sadece annenin dikkat etmesi değil, babanın da bazı şeylere dikkat etmesi gerektiğini vurguluyor. Bu nedenle aslında çarpıcı bir çalışma olmuş. Avusturalya’da bir erkek günde 20’den fazla sigara içtiği zaman, çocuğunda akut lösemi riskinin artığını göstermiş. Bu nedenle hatta o makale, aile kurmayı planlayan erkeklerin daha önceden sigarayı bırakmalarını öneriyor. Tabi ki annenin de sigara içmesi, alkol alması, uyuşturucu kullanması bunlar bebeğin yaşamasını çok olumsuz etkiliyor. Ama demek ki sadece anne değil babanın da günde 20’den fazla sigara tüketmesi halinde çocuğunda akut lösemi riski artıyor.

Prof. Dr. Teoman SOYSAL
Hocam teşekkürler. Demek ki sigara biz doğmadan önce bizi risk altına alabiliyormuş. Tabi sadece orda değil erişkinlerde de sadece akciğer, kanseri kalp damar hastalıkları, akciğer hastalıkları ile sınırlı değil.

Prof. Dr. İbrahim HAZNEDAROĞLU

Toplumu ilgilendiren bir sorunu paylaşmak istedik. Sigara bu sene çok önem kazanan araştırmalara konu oldu. Ülkemizde ve yurtdışında, başkanımın da ifade ettiği gibi sokaktaki insanı çevirsek 2 ila 3 hastalık söyler. Bize sorduğunuzda da 20 ila 30 hastalık söyleriz. Mesela akciğer kanseri, dil kanseri, gırtlak kanseri, mide kanseri, kalın bağırsak kanseri, ince bağırsak kanseri, mesane kanseri yapar. Dikkat çekiyorsanız hep böyle bilinen, dumanın geçtiği yerlerdeki ve gerçekten de beklenen haller. Bir insan sigara dumanını içine çektiğinde binlerce zehri de içine aldığında tabi ki orda kansere eğilim doğuracaktır. Bizi de şaşırtan gelişmeler oldu son bir yıl içerisinde, bunu da kısaca söylemek istersem. Sigara kan kanseri de yapıyor. Bu derece net, mekanik ilişkiyi kurmak belki toplumu gereksiz korkutmalara yol açabilir. Yani şöyle bir mesaj vermiyoruz; “Ağzına bir tane sigarayı alan ertesi gün sabah uyandığında kan hücreleri inanılmaz derece de çıldırmış, bundan da kan kanseri olmuş”, böyle bir şey değil yok tabi. Kanser dediğimiz olayı şöyle tanımlayabiliriz halkımızın anlayacağı bir şekilde. Genetik bir zemin üzerinde çevresel faktörlerin üst üste eklenmesi sonrasında bir tetiğin çekilmesi, ortaya çıkan bir facia hali, bir deprem hali diyebiliriz. Hücresel facia, o hücresel facia boyutlarını artırırsak o bedenin kaybına kadar gidebilir. Kan kanseri bu anlamda baktığımızda, kemik iliğinde kan hücreleri üretilir, bunlar tüm vücudumuza yayılır ve bunların normal fonksiyonları vardır. Kan kanserinde de bu üretim şekli dik bir şekilde dönüyor. Kan kanseri hücreleri üretilmiyor. Sigara bunların neresinde? Sigara bunların arasında kanser olan hastaların geçmişine bakıldığı zaman , çoğunun yüksek miktarda sigara tükettiği görülmüş ve demek ki buradan da şu sonucu çıkartıyoruz. Sigara kan kanseri yapar derken, sigara içen bir insan içtiği her sigarayla, tükettiği her paketle bunun miktarına, bunun maruziyet süresine bağlı olmak üzere, kan kanserine bir adet davetiye göndermektedir. Bu davetiyenin içeriğinde şu yazılmaktadır; “Gel benim vücuduma bak, eğer uygun genler bulursan beni kan kanserine, bir bağımlılık haline çevir”. Bu davetiyeye vücut cevap verir ya da vermez. Ama bu davetiyeyi göndermek de önemli bir risktir. Bu anlamda ülkemizin, bakanlıklarımızın, insanlarımızın sigarayla mücadele konusunda aldığı her çeşit uyarıyı her çeşit önlemi belli meslek gruplarına sert ve vahşi de gelse ve sigara içen bazı insanlarımız soğuk havalarda içmek zorunda kalsa bile, sonuna kadar destek veriyoruz. Çünkü tüm dünyada en önemli olan şey candır. Tüm canlılar içerisinde en kıymetlisi de insan canıdır. Sigara buradan da bizi vuruyor. Bu da son bir yılın bilgisi, bir yıl önce bana sorsanız, sigara kan kanseri yapar mı diye, yok alakası derdim, şimdi ise diyorum ki evet yapıyor.

TÜRKİYE'DE 300 HEMATOLOG VAR; OLMASI GEREKEN İSE 2200

Soru: Türkiye'de kaç hematolog var? Kaç kişiye bir hematolog düşüyor, olması gereken sayı nedir? Bu sayıya ulaşmak için neler yapılmalıdır?

Prof. Dr. Muzaffer DEMİR

Şimdi kan hastalıkları uzmanlarının sayısına baktığımızda pediatrik hematologları, çocuk hematologları, erişkin hematologları sayısı yaklaşık üç yüz civarında. Niye yaklaşık diyoruz?, çünkü ayrılanlar oluyor veya devlet hizmetinden ayrılıp özel sektörde veya muayenehaneye geçen oluyor, emekli olan oluyor yani çok hızlı bir devinimimiz var. Size şu örneği vereyim, 75 milyon nüfusu olan bir ülkede ortalama 2.200 civarında hematolog gerekiyor. Bizim 300 tane. Ama şimdi Teoman hocam söyleyecektir, şu anda Türk Hematoloji Okulu’na kayıtlı ve ülkemizde hematoloji yan dal uzmanlık yapan öğrenci sayımız 145 civarında. Bunlar pek tabi üç yıl içinde mezun olacaklar ve sayımız hızla artacak. Bu sayımızın hızla artma nedenini şimdi başkanımız söyleyecektir.

Prof. Dr. Teoman SOYSAL:
Yani eskiye göre çok daha iyiyiz, ama sayımız hala çok az. Şimdi sadece hematoloji için değil de hekimlik mesleğiyle ilgili güçlüklere de değinmek lazım. Şimdi fakülteden mezun olan hekim o zamana kadar işte ilkokulunu, ortaokulunu, okumuşsa hazırlık sınıflarını, liseyi eski deyimlerle şimdiki tabirle sizde biliyorsunuz 3X4, ondan sonra altı yıl tıp fakültesini bitirecek ve tabii tıp fakültesini bitirebilmek için de o sınava girenlerin belli bir yüzdesine dahil olmayı başaracak, tabi o aşamaya gelene kadar sürekli çalışan bir çocuktan bahsediyoruz. Sonra tıp fakültesinden mezun olacak. Eğer ihtisasa giremiyorsa hemen veya girmiyorsa mecbur hizmet yapacak. İhtisas yapıyorsa dört yıllık veya ihtisasına göre değişecek sürelerde. İhtisas yaptıktan sonra mecbur hizmet bekliyor onu. Sonra eğer istiyorsa yan dal sınavına girecek. Dahil olmayı başaracak bu aşamaya gelene kadar gel sürekli çalışan çocuktan bahsediyoruz. Sonra tıp fakültesinden mezun olacak eğer ihtisasa giremiyorsa veya girmiyorsa mecbur hizmet yapacak, ihtisas yapıyorsa 4 yıllık veya ihtisasına göre değişik türlerde ihtisas yaptıktan sonra mecburi hizmet bekliyor, onu sonra eğer istiyorsa yan dal sınavına girecek, yan dal sınavında başarılı olursa yine yan dal ihtisası için annesinin babasının deyimiyle okumaya devam edecek. Ondan sonra da yan dal uzmanı olacak. Hematolog olmak böyle bir şey gerektiriyor. Yan dal uzmanı olunca da mecbur hizmet olduğunu da hatırlatayım. Benim çocuğum doktor olmak istemiyor, örneğin. Ve bir de eğer erkekse askere, hanımsa doğum bir çeşit hayattan istifa oluyor yani.
Şimdi biz de gençlere diyoruz ki, evet bu kadar fedakar olun sonra da hematolog olun ondan sonra da tıbbın en son bu çok ciddi fedakarlık gerektiren işlerinden birini yapın. Elbette toplumumuzda fedakar insanlar var, işte o yüzden de net olarak böyle peki bu sayı nasıl artar. Bu sayı tabi ki zorla artmaz. Önündeki engellerin bir kısmını kaldırırsanız elbette cazibesi artar. Sonuç olarak hematolog sayısı bu yüzden kısıtlı. Şimdi bakın Türk Hematoloji Derneği ne yapıyor, ne yapabilir ben size sorsam birşeyler diyebilirsiniz. Bunun ben size doğrudan cevabını vereyim. Hematoloji Derneği yan dal sınavına girmiş, yüksek derece eğitim almış, hematoloji ihtisasını seçsin diye evet bir cazibe oluştururken bir çok okul da bu yan dal uzmanlık gerçekleştiren hematologlara yan dal uzmanlık sınavında derece alıp da hematolojiyi seçmişlerse ihtisasları boyunca karşılıksız 3 yıl boyunca burs veriyoruz.

PERFORMANS UYGULAMASININ EĞİTİME ETKİSİ

Soru: Peki performans nasıl etkiliyor? Yani bu kadar sorunun önüne bir de performans gelince?

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Söylediklerimizin içine performansı hiç katmadık çünkü o hematologların özel problemi de değil. Bütün hekimleri ilgilendiren bir şey. Yani burada onunla ilgili şeyler konuşmayalım, biz işi daha yani performans uygulaması bugün olur yarın başka bir şey olur onlar değişebiliyor, ama mevcut durumda hematolojinin kendisiyle ilgili olaya işaret etmek istedik. O tabi genel bir problem, bazısı için bazısı için çok iyi. O çok değişken, hekimlerin her biri aynı şeyi söylemeyebilir bu konuda. Şimdi böyle, ayrıca biraz önce size hematoloji okullardan söz ettim. Muzaffer Demir hocanın söylediği bu 145 tane şu anda Türkiye’de hematoloji yan dalı yapmakta olan doktoru biz, her yıl 3 ya da 4 defa bir hafta sonu olacak şekilde her defasında Türkiye’nin değişik bir ilinde olacak şekilde bu arkadaşları evlerinden alıyoruz, ulaşımlarını sağlıyoruz, Türkiye’nin farklı illerinde, bunun neden olduğunu söylememe gerek yok bunun çeşitli anlamları var. Farklı bir ilinde onlarla birlikte bir kurs programı düzenliyoruz. Tabi bu neyi sağlıyor şu an 145 tane yan dal yapan doktor birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Birisi Türkiye’nin bir ucunda, diğeri bir ucunda ama hepsi birbirinin telefonunu kim olduğunu nerede olduğunu nasıl birisi olduğunu çok iyi biliyor. Şimdi hekimlerin, bir meslek grubundaki hekimlerin daha ihtisasa başlarken birbirlerinin tanıyarak başlamanın ne anlama geldiğini açıklamama gerek yok. Tabi bu onların eğitimi için de çok değerli. Dernek olarak bunları yapıyoruz. Kendilerini her türlü eğitim materyalini de biz bizzat hazırlayıp basıp çoğaltarak dağıtıyoruz.

Prof. Dr. Mehmet ERTEM
Ben çocuk Hematoloğuyum. Ankara Tıp Fakültesindenim ama örneğim Hacettepe Tıp'tan olacaktır. Hematoloji, onkoloji eğitimi verilen bölümde 10'u geçkin öğretim üyesi bulunmaktadır. Yan dal uzmanları bulunmamaktadır. Bu aynı zamanda bir kadro meselesidir ve bu tabi ki bu kadroların çekici hale getirilip dolması sağlanmalıdır. Performans konusuna hiç değinmiyorum bile çünkü performans öğretim üyelerinin eğitimine verilmelidir. Performans öğretim üyeleri için hizmet ağırlıklı olup eğitim göz ardı edildiğinde bir haksızlık oluşmaktadır. Hizmet hastanelerinde performans olabilir ancak eğitim hastanelerinde eğitime performans verilir, hizmete değil. Bu olduğu takdirde özel hastanelere, hizmet hastanelerine kaçışın yanında ikinci bir engel de yetiştirme konusunda çıkar.

TÜRKKÖK PROJESİ

Soru: Her sene aynı soruyu soruyorum ancak yine soracağım, TÜRKKÖK projesi ne durumda?

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

TÜRKKÖK projesi konusunda bakanlığın çalışma içinde olduğunu biliyoruz. Aldığımız duyumlara göre son zamanlarda çalışmalar hızlandırılmış. Bu konudaki çalışmaları son derece olumlu karşılıyor ve destekliyoruz. Biz de dernek olarak çalışmaların sonuçlanmasını bekliyoruz.

Soru: Geçen yıl bu projenin hayata geçirilmesi bekleniyordu, Sağlık Bakanlığı alt yapının tamamladığını başlangıç içinse siyasi irade gerektiğinin altını çizmişti.

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Ben bu konuyla ilgili bürokratik anlamda bir yorum yapabilecek konumda değilim. Çünkü ne ben ne de kurumumuz projenin içindeyiz. Ancak bir uygulama söz konusu olduğunda elbette ki ilk bizler duyacağız.

Soru: Bir hasta ve bir vatandaş olarak, gerekli tahlilleri yaptırıp bir hematoloğa gösterdiğimizde kansızlık olup olmadığının ya da anemi hastası olup olmadığımız anlaşılıp anlaşılamayacağını merak ediyorum. Bununla ilgili mevcut bir sistem var mıdır?

Prof. Dr. İbrahim HAZNEDAROĞLU

Bu konuyu iki şekilde açıklayabiliriz: eğer sormak istediğiniz “gerekli tahlillerimi özel bir laboratuvar da yaptırıp sonuçlara göre doktora gitmeyeyim sadece yorumlayarak sonuca ulaşayım” şeklinde ise bu çok doğru bir varsayım olmamaktadır. Fakat bir hekime herhangi bir ağrıyla gittiğinizi varsayalım, durum böyle olduğunda hekimler genellikle tam kan sayımı isterler. Aldığınız bu tahlil sonucunda eğer “hemoglobin” sayısı olması gereken değerlerin altında ise genel olarak bir kansızlık var diyebiliriz. Yine aynı sonuçta “beyaz küre” sayısı yazmaktadır. Bu da istenen değerlerin altında ise yine bir hekime başvurunuz. Üçüncü ve son olarak ise “trombosit” sayısı ile bu sonuca ulaşabiliriz. Şöyle ki bu sayıda istenilen değerlerin altında ya da üstünde ise genel anlamda bir kansızlık var diyebiliriz. Kan kâğıdınızdaki bu üç parametre, durumunuz hakkında bilgi vermesi açısından çok önemlidir. Ancak bunlara bakıp da kendiliğinizden bir sonuca ulaşmak olası sıkıntılara sebep olabilir bu nedenle hasta ile ilgili bütün önemli kararların bir hekim eşliğinde alınması her zaman daha mantıklıdır. Aslına bakılırsa Türk Kan Bilim Ağı da bu gibi sorunlara cevap vermesi amacıyla kurulmuştur. Şöyle ki elinde değerleri olan hastamız bunu hekimiyle birlikte ağdan karşılaştırıp gerekli verilere ulaşabilir.

Prof. Dr. Teoman SOYSAL
Bu noktada şunu da belirtmeliyiz ki; TÜRK-BA ya da THD’nin sitesine girdiğimizde Türkiye haritası üzerinden, nerede hangi şehirlerde kaç hematoloji merkezi var, kaç hekimimiz var vb. bilgilere ulaşmanız mümkün olacaktır.

Soru: Ben kordon kanı bankası ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Daha önce özel bir sağlık kuruluşu böyle bir banka kurduğunu açıklamıştı. Bu konudaki gelişmeler nelerdir ve insiyatif kimin elindedir?

Prof. Dr. Mehmet ERTEM

Kordon kanı bankası, TÜRKKÖK dediğimizde bunun iki şekilde anlaşılma durumu vardır. Şöyle ki birincisi özel kordon kanı bankasıdır. Bu kendi çocuğunuzun kordon kanının yine kendisi için ileri dönük korunması ve saklanmasıdır. Ancak bizim üzerinde durmamız gereken bu değildir. Bu hem bilimsel olarak çok destek gören bir konu değildir hem de bu bir lükstür. Şimdi özel bir kurum dediğiniz zaman bir bankadan bahsetmiş oluyorsunuz ve para ile dönen bir sistem bu, bu nedenle de anılan bankanın bize, size ya da bir hastaya herhangi bir faydası yok. Kesin bir bilimsel tabanı olmamakla birlikte ilgili hastanın kendisine faydası olabilir. Bizim bahsettiğimiz ve olması gereken alınan kordonun her hasta için kullanılıyor olabilmesidir. Bunun için devletin resmi olarak izin verdiği ve desteklediği bir seçenek bir kordon bankası olmalıdır. Bu da ülkemizde birkaç üniversite bünyesinde vardır, mesela ben Ankara Üniversitesinden geliyorum ve üniversitemizde bir kordon kanı bankası mevcuttur. Şu anda sistemimizde bulunan kan kordonu sayısı 187 gibi komik bir rakamdır. Şu ana kadar alınan kan kordonunda DPT desteği vardır. Ancak bu sayının artırılması için devlet desteği gereklidir. Hemen hemen bütün ülkeler bu sorunu böyle çözmüştür. Örneğin kemik iliği bankası da devlet desteklidir. Çünkü doku tiplendirmesi dediğimiz sistem bir şekilde finanse edilmelidir. Geçenlerde beni bir üniversiteden bin kişilik bir öğrenci gurubu aradı ve “biz bin kişi gönüllüyüz” dediler. Arayanlar Samsun Üniversitesi’ndendiler bir sosyal sorumluluk projesi içinde yer alıyorlardı. Peki, bu bin gönüllünün kanının alınmasını sağlayacak gerekli tahlillerin yapılmasını sağlayacak finansman nerden? Ayrıca altyapı da bu noktada bir sorun, bir laboratuvar kaç gün çalışırsa o bin kişinin işlemini yapabilir? Bunlar örgütlenme gerektiren şeyler, o yüzden Türk-kök dediğimiz şey, örgütlenme ve yatırım gerektirmektedir. Ama Babuna olayından yani on üç yıldan beri bunu konuşuyoruz. Bu nedenle hızlanmamız gerekmektedir.

Soru: Kök hücre naklinin maliyeti nedir?

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Şuan Türkiye’de vatandaşlarımız kök hücre de dahil olmak üzere sağlık güvencesi altındalar. Dolayısıyla vatandaşımızın maliyetle ilgili pek problemi yok. O yüzden maliyet konuşmanın çok anlamı da yok.

Soru: Vericilerin maliyeti konusunda peki?

Prof. Dr. Teoman SOYSAL

Vericiler için hem iliğini verip hem de üstüne para ödemek gibi bir durum söz konusu değil. Vericiler gönüllü olarak iliğini veriyorlar, işlem için gerekli maliyeti ise bir kurum üslenmeli. Şuanda iki tane üniversite hastanesi (İstanbul Üniversitesi-Ankara Üniversitesi) bunları kendi bütçelerinden karşılıyorlar. Ama bir üniversite hastanesinin bütçesi ile ne kadar yol alabilirseniz o kadar yapılabiliyor. Şuan hepimiz bir kampanya yapsak ve bin kişi gönüllü olarak bağış yapmaya gitsek, az önce Mehmet Bey’in de işaret ettiği gibi bunlara ne kadar sürede bakacak, nasıl bakacak? Bu laboratuvar kurulurken bin kişilik kapasite ile mi kurulmuştur? Hayır, durum böyle değildir.

Prof. Dr. Mehmet ERTEM
Bir de şöyle bir durum vardır: Örneğin bir hastamız var nakil olacak ve onun kardeşlerinin doku tiplendirilmesine bakılması gerekiyor, şimdi onu bırakıp da henüz herhangi bir hastaya uyup uymayacağı bile belli olmayan bin gönüllüye mi bakalım? Yani bütün bunlar örgütlenme gerektiriyor. Siz bireysel olarak bir nâkilin hastaya maliyeti nedir diye sorduğunuzda tabi ki bunun maliyeti yüksek olabiliyor. Ancak devlet destekli olarak düşünüldüğünde ve ortalama dört yüz bin donörle gerçekleştirildiğinde 60-70 lira gibi bir rakamla yapılabilir.

Prof. Dr. Teoman SOYSAL
Bu noktada devlet üzerine düşeni yapmıyor diyemeyiz. Mesela Türkiye’de ilik nakli adayı olan ve verici bulamayan, akrabaları arasında da uygun ilik çıkmayan bir hasta için hali hazırda yurt dışı da dahil olmak üzere ilik aramaları yapılıyor. Yani devlet imkanları ile verici arıyoruz ama bu süre alıyor. Devlet bu konuda parayı ödüyor ancak zaman önümüzde bir engel. Ayrıca bürokrasi de bazen zamanı arttırabiliyor. Halbuki sözünü ettiğimiz proje gerçek olsa hem zamandan tasarruf etmiş olacağız hem de dışarıya ödediğimiz para da gitmemiş olacak.

Prof. Dr. Hale ÖREN
Ben küçük bir katkı yapmak istiyorum, doku tiplendirmesi dediğimiz zaman özel testleri olduğu için bin iki yüz lira civarında bir maliyet çıkıyor. Bir de şunu düşünmek gerekiyor, bir gönüllünün olması demek verici olması anlamına gelmiyor. Örneğin akrabalarını taratıyorlar amcası, halası şeklinde ancak bir kardeş için bile uyma olasılığı %25’tir. Ancak teyze hala dediğimizde ise bu oran çok daha azalıyor. O yüzden yapılan bu tarama işlemleri sadece belli bir hasta için değil tüm hastalar için yapılmalıdır.

Prof. Dr. Teoman SOYSAL
Rakamlara girmişken birkaç şey daha söyleyelim; Almanya’nın nüfusu bizden biraz fazladır ancak kayıtlı verici sayısı dört buçuk milyondur.

Soru: İlaca erişim konusunda bir sıkıntı var mı? Özellikle hemofili hastalarında, kanserli hastalarda, SGK ile ilgili?


Prof. Dr. İbrahim HAZNEDAROĞLU

Kan bilimi alanı fedakarlık gerektiren bir alandır ve bu alanda hakikaten paydaşlar gerekli fedakarlığı yapmaktadırlar. Gerek doktorlar, gerek hastalar, gerek bakanlık gerekse de SGK bu konuda fedakarlık göstermektedir. Bugün Türkiye’deki ilaç harcamaları 16-20 milyar dolar arasında ifade edilmektedir. Bu da ülkemizin hastalarına sağlıklarını vermek adına ekonomiden gerekli payı verdiğini göstermektedir. Bu bağlamda başkanımız da biraz önce ilaç maliyetleri derken çok kritik bir noktaya değindi ilaçların maliyeti çok yüksek. Ama Sosyal Güvenlik Kurumumuz uygun koşullarda hastanın ihtiyaç duyduğu ilaçları ne kadar pahalı olursa olsun, hastaya herhangi bir maliyet ödetmeden sağlıyor. Bu anlamda da birçok ülkenin yapamadığını yapıyor. Ancak belirtmek isterim ki hematolog olarak birkaç alanda sitemimiz var: bizim iki grup ilacımız var, ilk grup ileri teknoloji gerektiren ilaçlar, bunu temininde bir sıkıntı çekmemekteyiz. Ancak bu ilaç ucuz bir ilaçsa maalesef bulamıyoruz.
Bu anlamda sektördeki paydaşlarımızdan olan ilaç üreticilerine sesleniyorum. “Bazı ilaçlardan kar elde edebilirsiniz ancak bizim için hayati önemi olan; özellikle kanser ilaçları gibi ilaçlarda sizlerde fedakarlığa yaklaşın, hastalarımızı mağdur bırakmayın ve sağlık otoritelerimizle anlaşın”.

Bu haber 4885 kere okundu.
    
Bu Habere Oy Ver :
Diğer Haberler
  • "Devletin memuru yoksul olamaz" - 9.7.2023 15:14:07
  • Alzheimer nedir? Kimlerde görülür? - 10.9.2022 00:17:02
  • Kalp krizinde 112'yi arama süresi uzadı - 30.9.2021 12:20:33
  • Kronik migrenle mücadele kampanyası başlatıldı - 28.6.2021 12:26:28
  • Korona virüs göz sağlığını da vurdu - 2.2.2021 11:44:17
  • Sağlık habercilerinden aşı haberi uyarısı - 27.1.2021 13:33:09
  • Yakın temaslılarda karantina süresi değişti - 9.12.2020 09:51:52
  • Korona virüs saç da döküyor - 9.12.2020 09:36:01
  • Yaşlanma karşıtı dermokozmetikler cilt kalitesini iyileştiriyor - 7.12.2020 15:38:41
  • Çocuklarda ateş ve halsizliğe dikkat - 7.12.2020 11:44:11
  • Ana Sayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Anket | Künye | RSS | Reklam

    Copyright © 2009 Sağlıkta Gündem