Kanıta dayalı tıp
Modern tıp, araştırma ve deneylerle doğruluğu kanıtlanmış tedavi yöntemlerini benimser. Oysa bu kuralı çok çok aşan yaygın uygulamalar var. Umarız, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü buna bir düzen getirir.
15.4.2015 23:35:11

Türkiye’de hastaları kim tedavi edebilir? Bu sorunun yanıtı Türkiye’de ne yazık ki sadece “doktor” olmuyor. Birçok hastalık grubunda örneğin, kalp, yüksek tansiyon gibi sağlık sorunlarında da doktorun verdiği reçetelerde yazan ilaçların kullanım oranı yüzde 30’u geçmiyor.

Araştırmalara göre halkın yarısı hastalıkların tedavisi için hekime başvurmadan önce mutlaka bitkisel reçeteleri deniyor. Komşusuna danışıyor, aktara başvuruyor.
Yasalarda ise “Türkiye’de hekimlik yapmak ve ne biçimde olursa olsun hasta tedavi edebilmek için Türkiye Tıp Fakültesinden diploma almak gereklidir” diye yazıyor. Türkiye’de hekimlik yapmak için yasalarda gösterilen nitelikleri olanlar genel olarak hastalıkları tedavi edebiliyor. Ancak herhangi bir tıp dalında uzman olmak ve o unvanı ilan etmek isteyen hekimin tıp fakültesinden veya Sağlık Bakanlığınca kabul edilecek kuruluşlardan verilmiş, Türkiye’deki tıp fakültelerince onaylanmış bir uzmanlık belgesi olması gerekiyor.
Ancak hastayı tedavi edebilmek için artık bunlar da yeterli değil. Günümüzde hastaya sunulacak tedavinin kanıta dayalı olması gerekiyor. Kanıta dayalı tıp birey olarak hastanın bakımında karar verirken eldeki en iyi kanıtların bilinçli, açık ve mantıklı kullanımı olarak kabul ediliyor.

Kanıta Dayalı Tıp terimi 1990’ların başında Kanada Ontorio McMaster Üniversitesinden Dr. Davit Sackett ve arkadaşları tarafından ortaya atıldı ve 1992’de Dr. Gordon Guyatt tarafından kullanıldı. Kanıta Dayalı Tıp, araştırmalardan elde edilen en iyi kanıtlar, klinik deneyim ve hastaya ait tercihlerin bir araya getirilmesi sonucu hasta için en iyi tıbbi yaklaşımın uygulanması şeklinde tanımlandı.

Hastanın aldığı tıbbi hizmetin kalitesini yükselten kanıta dayalı tıp uygulamalarını Türkiye’deki vatandaşlar da hak ediyor. Hekimler de bu mantıkla sahada hastalarına hizmet veriyor. Ancak bu prensip televizyon programlarına çıkan bazı şarlatanlar ve tıp hekimleri tarafından ısrarla uygulanmıyor.

Televizyon kanallarında yıllardır ot kaynatarak gezen kimi felsefe, kimi tıp doktoru onlarca hekim rahat rahat bitkisel reçeteler sunmayı sürdürüyor. Kendi geliştirdikleri gıda desteği kapsamındaki ürünleri satarak zenginliklerine zenginlik katıyorlar. Bu konuda onlarca yazı yazmış bir sağlık habercisi olarak tam umudumu kaybetmiştim ki, bakanlık olumlu bir adım attı.

Sağlık Bakanlığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü’nü kurarak bu karmaşanın önüne geçmeye sonunda karar verdi. Çok da iyi oldu. Çünkü doktora gitmekten, ilaç almaktan daha kolay geldiği için halkın çok rağbet gösterdiği bu bitkisel reçetelerin neden olduğu sağlık sorunlarını hiçbirimiz bilmiyoruz. Bu enstitü kurulduğunda “Benim bitkisel reçetem iyidir, iyileştirir” iddiasında olan her hekim bunun kanıtını enstitüye sunmak zorunda kalacak. Bitkilerle sağlık macerasına da bir standart gelecek.

Aşıkların atışması gibi düzenlenen, en çok bağıranın sözünün dinlendiği sağlık tartışma programlarının yapımcıları da artık umarım halkın çıkarları doğrultusunda kanıta dayalı tıp kavramıyla yayıncılık yapmayı benimserler.
Gelinen olumlu noktada medyayı sürekli eleştiren ama medyada var olmanın dayanılmaz çekiciliğine kendini kaptırmış emekli olduğu için bilimsel çevrelere karşı sorumluluk duygusunu kaybetmiş olan bazı hekimleri de halk sağlığı adına Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü’nü desteklemeye davet ediyorum.


www.sagliktagundem.com sitesinden 30.4.2024 07:39:50 tarihinde yazdırılmıştır.